ABİ-YE
Ufak bir tatil kasabasından merhabalar. Çok şirin bir kasabadır burası. Yazları normal nüfusunun iki-üç katını ağırlayan küçük hacmine zıt yüreği kocaman bir misafirperverdir. Yerli halkın da bir o kadar dost olduğu, Çingenlerin bile paylaşmayı bildiği yerlerden biri.
Küçük tatil kasabamızda bir akşam vakti son iki yılda en çok iş yapan, her yaştan insanın bulunduğu, dolayısıyla rahat rahat gözlem yapabileceğim bistro-kafe bir mekândayım.
İçeri girdiğiniz anda kendinizi birden bire Bodrum’un en ünlü kulübünde sanabilirsiniz. Ama değilsiniz sadece şirin bir tatil kasabası burası. Bütün bayanlar abiye kıyafetler içinde, topuklu ayakkabıları ve makyajlarıyla kendilerini beğendirme çabası içindeler. Bütün erkekler oturmuş gecenin en gideri olan kızını seçme tartışmasında. Her masada aynı muhabbet. Tüm insanlık birbirini tavlama peşinde. Dedikodu gırla!
Öncelikle üstüme baktım. Kot üzerine gömlekleydim. Kemerimi düzelttim. İnsanlığın aldığı bu hal hoş görünmedi gözüme. Hoşlanmadığımdan olsa bu iğrenç yerin en köşe masasına yerleştim. Arkadaşlarımda çevreme yerleşti. Yorumumu beklemiyorlardı. Onlar duruşumdan anlar beni. Canlarım, dedim:
-Bir insan ki en rahat olması gereken dönem, tatil dönemidir. Bu dönemde kendi için rahat gördüğü küçük bir tatil kasabası seçmiştir. Bu tatil kasabasında bile neden egosuna hâkim olamayıp, abiyesinden vazgeçemez?
Neden her daim beğenilmek zorunda? Kendini giysisiyle neden satışa çıkarıyor? Bütün yıl koşuşturmadan sonra bile nasıl kendini bir abiye içine hapseder? Tarzınız bu olsa bile her gittiğiniz yerin bir kültürü vardır. Köye giderken şalvar giyinmek gerekir değil mi? Ev içinde nasıl ki pijama giyiyorsak, denize giderken bikini giyindiğimiz gibi aynı. Benim tarzım bu diyip kendinden hiç ödün vermeden yaşıyor insanlar. Neden bu inat? O zaman denize de abiyeyle girelim nasıl olur?
Hadi yaptıklarının yanlış olduğu zaten ortada bana kimse ufacık tatil kasabasında giydiremez topuklu ayakkabı. Kumsalda topukluyla yürümek mi?! Siz kafayı mı yediniz? Çıkarmam ben spor ayakkabımı, parmak arası terliğimi. Hadi bu insanlar diyelim ki bunu seviyor. Rahatsız olmak hoşlarına gidiyor. Veya beğenilmek her şeyden önemli diyelim ki onlar için. E gittiği yerin kültürüne ayak uyduramayanı kim beğenir?
Ben istemem, bütün vücudumu ortaya koyup, insanlığın bana bunun için yaklaşmasını. Buna yaklaşacak olan insan nasıl bir insan olabilir ki?
Davetinize uydum. Ve burayı da gördüm, bu kasıntı mekânda daha fazla duramayacağımı takdir edersiniz. Buyurunuz kalkalım dostlar. Bu insanlığı! Kendi hallerine bırakalım. Ama yine de bu gözlemimi yapmama fırsat verdiğiniz için teşekkürler. Başka bir bakış açısı tanımış oldum.
Benim önerdiğim bir yerdeyiz. İsmi Kayra. Buraya iki gece önce gelip, çok beğenmiştim. Garsonla, çevre masalarla bir hayli sohbet etmiştik. Türk mitolojisinde yaratılış tanrıçasının ismiymiş Kayra. Çok hoş, bolca sohbet edebilme imkânınızın olduğu bir yer burası. Hafif müzik eşliğinde ve yeşilliklere gömülmüş olarak sohbetimizi sürdürdük. Sizi yiyecekmiş gibi bakan insanlar yok. Dedikodu yok. Anlayış dolu tatlı bakışlar var. Her masadan bir selam var. Hiç tanımadığınız insanlardan dost bakışı dolu iyi akşamlar var. Yaşlısıyla genciyle sımsıkı kucaklanıyoruz adeta. İşte bu keyif çok güzel.
Bu keyfi yeni tatmış arkadaşım yorum getiriyor. Biz orada niye duruyorduk. Bangır bangır müzik, boş insan dolu diyor… (daha da ağır eleştiriyor aslen.)
-Bunu fark etmenize sevindim, matmazel. Böylesine bir kişiliğe eşlik ettiğiniz için bendeniz sizden daha çok onur duydum…
Diyeceğim o ki bıkmadık hayatın temposundan ve birbirimizi kovalayıp, sürekli anlık isteklerde bulunmaktan. Hâlbuki anlık duyguları arzularken, hayatın esas anlarını ve anın keyfini kaçırıyoruz. Çevremizin keyfini kaçırıyoruz. O gece yanımda bulunan insanlardan ikisi yeni keşfetmişti bunu ve şükran dolular hayatın keyfine varabildikleri için anın güzelliğini kaçırmadıkları için. Anlık zevklerin peşinden koşmayı bırakıp şuana döndüğümüzde çok daha mutlu olacağız esasen. Temennim; hepimizin farkına varması bunun. Abiyelerimizden biraz sıyrılmamız, günlük halimizle çıkabilmemiz doğaya. Mevlana’nın da dediği gibi olduğumuz gibi görünebilmemizdir.
***
ABİ-YE(yersen.)
No comments:
Post a Comment